florya deniz köşkü

florya deniz köşkü (trenden çekilmiş görüntüler)

Florya Deniz Köşkü, araç trafiğinin baskın olduğu, kent durakları taşımayan, sizi ancak hedeflediğiniz yere taşıyan, çoğu zaman ıssız, İstanbul Cadde’si üzerindedir. Bu caddenin bir geçiş yolu olması dışında, birkaç restoran hariç, durma noktaları barındırmayarak, kentle ilişki kurmakta zorlanmaktadır. Caddenin kullanım hızının yüksek, yürüyerek kullanımının seyrek olması Florya Deniz Köşkü’nün çevreden algısını güçleştirmektedir. Bulunduğu alanla birlikte, duvar ve tel örgülerle caddeden tecrit edilmesi ise bu algı eksikliğini pekiştirmektedir. Burada algı problemi demekten çekiniyorum, çünkü her mekanın çevreden mutlaka algılanır olmasının gerekli olup olmadığını sorguluyorum. Ancak bu konudaki düşüncelerimin, yapının sahip olduğu imgeyle bozuluyor. Atatürk’ün ünlü mayolu fotoğraflarının çekildiği yer olarak, bir siyasi figür için bugün hayal edilemeyen fotoğraf karelerini sunmuştur. Olağan, bir yazlık köşk için muhtemel eylem, gündelik hayat… İçine kapanmayan yapının kendisinin çevresiyle, suyla, ufukla ilişki kurmasıyla sunduğunu deneyim fırsatı, aslında çok plansız. Tamamen o ana özgü. Teraslarında dolaştığınızda (bunu giriş koridorundan çıkarımla bir varsayış olarak sunuyorum) o anın rüzgarını, güneşini, dalgasını, sıcaklığını deneyimlenebilir. Bu durumda, bu yapının bölge içinde fark edilebilirliğinin artmasının, farklı bireyler ve zamanlar üzerinden üretilen deneyimi arttırır.

Bu yapının ve yerin bireye sunduğu deneyim, bireyin özellikli isteklerini ve planlarını ise geçersiz kılmaktadır. Çekilen fotoğraflar ise, tam da bu anlık durumu göstermektedir. Bir telaş yoktur, izlemeniz gereken bir rota yoktur, bürünmeniz gereken bir duruş da. Oysa şimdi bu biricik deneyimi yaşama fırsatınız yok. Belli bir süre içinde, müzeleştirilmiş bu yapının içine girmeniz bekleniyor. Giriş koridoru dışında, ziyaretçilerin terasa çıkılmasına izin verilmiyor, üstelik gözetleniyorsunuz. Çünkü burası artık korunaklı bir bölge, ‘yer’ kavramını tartışmaya açan bu yapı, devlet erkanına ait yapılar grubunun içinde yer alıyor. Fotoğraflarla yaratılan bu imge, gözetlendiğinizi fark ettiğiniz anda kırılıyor.

Bu fotoğrafı çektiğim sırada uyarılıyorum. Çünkü caddeden fotoğraf çekmemle, kural ihlali yapmış oluyorum ve güvenlik görevlilerini tedirgin ediyorum. Ülkenin bulunduğu güvensizlik hali, güvenlik görevlisinde fotoğraf çekiminin, bir eylem planına dahil olabileceği şüphesini uyandırıyor ve bunu açıkça dile getiriyor. Benim belli bir süre içinde doğrudan müzeye girmemiş olmamın, olağan karşılanmamasının güvenlik görevlisinde yarattığı tedirginliğe karşılık, bu yaklaşımın beni tedirgin etmediğini söylemem güç. Belli bir ritimle, biraz tedirginlikle yapıya yürüdüm. Hiçbir mekanda abartılı duraksamalarda bulunmamaya dikkat ettim. Yapının tam anlamıyla müzeleşmiş ve katılaşmış olduğu hissi, tüm hareketlerimi sınırlandırdı. Elbette bu da bir deneyimdi, zihnimde, soyut olarak ürettiğimi düşündüğüm deneyimden farklı olsa da bir deneyimdi. O ana ait bir deneyimdi. Benim bedenim ve beden hareketlerim üzerinden türeyen bir deneyimdi. Varsaydığım özgürlükte değildi ama ‘zengin’ bir deneyimdi.

———————————————————————————————————————————————————————————–

 

Not: Yapı için, ders sırasında gelen eleştirilerden biri, yapının üzerine oturduğu beton-sütunlarla ilgiliydi. Müzede sergilenen fotoğraflar arasında Florya Deniz Köşkü’nün ilk yapıldığı yıllara ait bir fotoğraf, bu eleştirinin arkasından dikkatimi çekti. Yapı, bugün gördüğümüz beton sütunlar yerine bu hafif strüktür üzerine inşa edilmiştir. Ancak deniz suyunun taşıyıcıları zayıflatması karşısında, ortalama 25 yılda bir yapının taşıyıcıları yenilenmektedir. (Son yenileme ise geçtiğimiz yaz gerçekleşmiştir.) Belki bu görüntüsü farklı hissettirebilir.

 

Yorum bırakın