Müze; Varoluşumuzun yokoluşunu tutmak..?!, Gizem Özer

Bellek kurucu bir mekan olarak “müze”yi tartışmadan önce; ‘bellek’ dediğimiz şeyin genel tanımına baktığımızda doğanın, dikkatimizi geleceğe yöneltmek ve onu geçmişten döndürmek için en çok anılar biçiminde, şimdiki deneyimi tamamlamaya yönelik, önceki deneyimin şu veya bu yalınlaştırılmasını geleceğe taşımak için bulduğu bir mekanizmadır; amacı ise yokluğu altetmektir (Cuvillier, 2003). Bellek dilsel değil imgesel yapılanmıştır: Hatırlamak zihnine bir takım “imgeler” çağırmaktır. İmgeler bazı bilgi içeriklerinin duyusal olarak belleğe yerleşmesini sağlarken, mekanlar ise bu içeriklerin yeniden ortaya çıkmasına yardımcı olur (Sayın, 2002).

Uzuvları ve dürtüleri olan ‘beden’in hareketi üzerinden, mekanı şekillendirdiğini görürüz. Bedenin mekan için en büyük anlamı, onu ‘zamansallık’ boyutuna taşıyor olmasıdır. Mekan donmuş bir şeydir, Birey(Beden) mekanı deneyimlerken “an”lar yaratir. Bu “an”ları mekanda üst üste binen yüzeyler olarak ta tarifleyebiliriz. Bu şekilde zaman boyutunda bir anlam olustururlar, ve mekanın zaman içerisinde anlamlı bir şekilde taşınmasını sağlarlar. Günkut Akın’ın söylemiyle; yaşam boyunca “an”lar vardır, ve bunlar yaşama anlam katarlar. “An”ın devasa büyüklüğü…Zamansallıkta “an” eşiği…An’dan geçmişe ve geleceğe baktığımızda; bu “an” dediğimiz cisimleşme ortamı hem eylemselliği içerir hem de belleğe gider. Böylelikle ‘zamansallık’ ve aynı zamanda ‘mekansallık’ ortaya çıkar.

Tarihçiler bu noktada meseleyi biraz karıştırırlar: yazılı ve sözlü aktarım alanında ikircikte kalırlar. Yazılı kaynaklar karşısında sözel ve görsel kaynaklar güvenilir mi? Bellek acaba tarihin zıttı mıdır? Kültürel bellek dedikleri şey bizim tarih dediğimiz şey değil mi? gibi kafası karışık bir soru ve sorun alanındadırlar. Uğur Tanyeli’nin “Yassıtılmış geçmiş”olarak ifade ettiği bu zihinsel çerçeve, tarihin çeşitli aralıklarından kopartılan olguların zaman ötesi temsiliyet nesneleri muamelesi yapılarak güncel amaçlara denk düşecek şekilde araçsallaştırılmasını olanaklı kılar. Bu sayede ardzamanlı (diachronic) ve eşzamanlı (synchronic) karmaşık ilişkilerden serbestleştirilmiş tarih kavrayışı içinde çeşitli sebep-sonuç ilişkileri tayin edilebilir hale gelir. (Tanyeli, 2008). Dolayısıyla, tarihsel olarak birbiriyle ilgisiz olay ve/veya olgular, kronolojik öncede yer alanların kronolojik sonrakilere zorunlu kaynaklık ettiği iddialarını ortaya atacak şekilde araçsallaştırılabilir.

 Kurgulanmış bir geçmiş…Kültürel mirasa atfedilen veya varolanın küçük bir parçasına dayanan “anlam” ve “temsil”, tüketimi desteklemek ve temsilin markalaştırılarak pazarlanması üzere bir araç haline gelebilmektedir (Larkham,1996). Aynı şekilde David Harvey de kent yasamının metalaşmasını, müzeler, sergi mekânları, gösteri mekânları ve festivallerin bir nevi nostaljik ve sterilize edilmiş kolektif bellek yaratmak amacıyla kullanan araçlara dönüşmesiyle açıklar (Harvey, 2000). Günümüzde müzeler, zaman-mekân ilişkisinin sıkıştırıldığı ve hatta Jean Baudrillard’ın dediği gibi gösterinin sadece “bakmak” için olduğu, Disneyland gibi “tüketilebilir” mekânlar haline gelmiştir (Baudrillard, 1994).

Oysa müzeler; festivaller, dini törenler gibi kültürel belleğin dışsallaşmış hatırlama mekanizmalarından biridir. Hepsi belleğin çimentosudurlar: Toplumu kendini onaylayan, kutsayan ve onore eden bir kolektif haline dönüştüren etkinliklerdir. Kendilerini zamansal-mekansal olarak isaretlerler.

Hangi Kültür? Hangi toplum? Hangi sosyo-tarihsel kategorik tanımlar?… Belleğin duygu durakları vardır, toplumların da… Her bireyin kendine has bellek izi vardir, toplumların da… Thomas de Quincey, yaşanılan ya da öğrenilen deneyim ve/veya bilginin ve bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak saklama ve yeniden bilinçte canlandırma yetisi olarak tanımladığı belleğin görünürdeki bütünlük özelliğinin gerisinde bir ayrışıklık veya çokluk taşıdığını belirtmektedir (De Quincey, 1990).

“Geçmiş bugünden, bugün geçmişten soyutlanamaz. Bu da geleceğe bırakılacakların şimdiden kendilerine bir patika açtığı bilinciyle hareket edilmesini gerektirir.” (Göle, 2007)

 “The  past, the  present, the  possible  cannot  be  separated…” (Lefebvre, 1991)

Yaşam ve ölümün biraradalığı gibi, ”geleceğin oluşturulması ve geçmişte iz bırakma” da ölüm ve yaşamın unutulmasıyla ilişkilidir. Kültür unutmanın aşıldığı noktada; “an”da oluşur. Bir insanın ömrü sonlandığında sonlanmayan bellek unsurlarıdır. Bellek aslında insanın kendini var etme sürecidir, toplumsal inşa olarak “ben”i çerçeveler. Kimliğin kurucu bileşenlerindendir. Katıldığınız, deneyimlediğiniz içerikler siz öldükten sonra da yaşar. Bireysel ömrü aşan, “tarihselleşen”, “her daim yaşayan” bir kolektif kimlik (kültürel kimlik) çerçevelerler. Mesele: Mimar için, Tarihçinin yazdığı değil, toplumun ürettiği ürünün tarih olduğu; Müze için, koleksiyonculuk değil,  ‘yok’oluşun ‘var’oluşunu tutan “an”ları yakalamanın bellek kurmak olduğu gerçeğini tartışmaktır…

            “Ve yaşamla başlayan ölümün en güzel ifadesi;
Varoluşun yokoluşu…” (Cemalettin Yılmaz, 2008) 

varolusun yokolusu

Kaynakça:

  • Assman, J. (2001). Kültürel Bellek. Çev. Ayşe Tekin. İstanbul: Ayrıntı.
  • Baudrillard, J. Simulacra and simulation. Ann Arbor: University of Michigan Press, 1994.
  • Connerton, P. (1999). Toplumlar Nasıl Anımsar? Çev. Alaeddin Şenel. İstanbul: Ayrıntı.
  • Cuvillier, A., 2003, Felsefe Yazarlarından Seçilmiş Metinler, Doruk Yayıncılık, Ankara.
  • Halbwachs, M. (1992). On Collective Memory. Introduced and Edited by Levis A. Coser. Chicago: University of Chicago Press.
  • Göle, M., 2007, “Doğru Olmadığını Biliyorum Ama Öyle Hatırlıyorum”, Cogito, Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, S.50, s.23-30
  • Harvey, D. Spaces of Hope, Berkeley: University of California, 2000.
  • Larkham, P.J. 1996. Conservation and the City. London: Routledge
  • Lefebvre, H. (1991). The Production of Space, Çev. D. Nicholson-Smith, Oxford: Basil Blackwell.
  • Nora, P. (2006). Hafıza Mekanları. Çev. Mehmet Emin Özcan. Ankara: Dost.
  • De Quincey, T., “Le Palimpseste du Cerveau Humain”, Les Confessions d’un mangeur d’opium anglais, P.Leyris, Paris:Galimard Coll, ‘L’imaginaire’, 1990, s.208-217.
  • Sancar, M. (2008). Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne. İstanbul: İletişim.
  • Sayın, Ş., 2002, “Anımsama, Bellek, Zaman ve Yaratım Süreci Üzerine”, Kitaplık, Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, S. 51, s.120-131.
  • Tanyeli, U. “Mimarların Hafızası ve Yassıtılmış Geçmiş”, Zaman-mekan, YEM, 2008, s.216-223.

Bir yorum

  1. aslihan

    Gizem,
    Referanslarının zenginliği ve yazı sırasında alıntıları belirtmeye dikkat etmen etkileyici. (Bir kaç referans eksik mi? ör. Günkut Akın, bazıları da metin içinde referans verilmediği için fazla görünüyor.) Senin yazın mantıksal bir süreç içinde gelişiyor ve okuyucuyu bu süreçte içine alabiliyor. Bu çok olumlu. Bu yazının tek eksiği Arkeoloji Müzesi’ ne ve senin orayı gezmene özgü bir eleştiri de geliştirmemiş olman, ki bizim için bu da çok önemliydi. Senin vurgunla, Arkeoloji Müzesi nasıl ve ne araçlarla geçmişi kurguluyor, ne gibi bir yokoluşu nasıl tutmaya çalışıyor? Oraya gitmemizdeki amaç, oranın özel durumu üzerinden bir eleştiri oluşturabilmekti, kolay değil ama böyle bir yaklaşım eleştirilerinizi daha da özgünleşebilirdi.
    Aslıhan

Yorum bırakın